MECBUR DEĞİLSİN
Mecbur değilsin. Bunu almıyordu kafam. İyi bir evlat, iyi arkadaş, iyi bir abla, iyi bir çalışan olmak zorundayım sanıyordum. “Meryem bunu daha iyi yapabilirdi ama yapmadı.” cümlesi “Meryem’in üç leşi var.”dan daha korkunç geliyordu kulağıma. Bu biraz akıl hastalığı, biraz oğlak burçluluk. Sıkıcıyız biz, çizgilerden taşmayız.
Her işim detaylarda kaybolduğum için uzun sürer, bulaşık bile. İnsani ilişkilere ortalamanın üzerinde bir incelikle yaklaştığım için genelde kalbim kırılır. Daha geçenlerde altı kişi olacağımız bir yere altı tane sandviç hazırlamaya vaktim olmadığı için hiç hazırlamadan gittim ve gün herkesin kendine getirdiği sandviçi yemesi ve benim aç kalmamla sona erdi. Bunu üç gün düşündüm.
Tembellerden nefret ederim. Üstünkörü kelimesinden de. Yapılması gerekeni yaparım. Bir şey anlatırken bir yandan daima muhatabımın vücut dilini yoklar, vaktini çalmadığımdan emin olmaya çalışırım. O yüzden genelde konuşan değil dinleyen olurum ve yine bu yüzden insanlar hakkında çok fazla gözlem ve fikir sahibiyim.
Annem bebekken halamın bana taktığı künyeyi 30 sene saklamış, düğünümde bu senin deyip verdi. Evladım bile olsa kimsenin hakkını yememeyi ondan öğrendim. Hakkınızı yemem, bana güvenebilirsiniz.
İsraf etmem. Kaynakların etkin kullanımı namusumdur. Bir sene fazladan okumayayım, babam zorlanmasın diye hazırlığı atladım. Mezun olduktan sonra iş bulamaz da aileme yük olursam diye ilk bulduğum işe girip altı senelik kariyer yaptım. Hem orta direk hem çalışkan olmanın ne zor bir eşleşme olduğunu iyi biliyorum.
Bir şeye ihtiyacınız olduğunu söylemenize gerek yok, eğer sizi yeterince seviyorsam sizden önce ihtiyacınızı düşünmüşümdür.
Kendim gibi biriyle takılmak isterdim, kafam rahat ederdi. Tutarlı ve istikrarlı tabiatım yabancı sermayenin bile ilgisini çekerdi. Ama kendim, kendim olduğum için buna daha fazla dayanamadım. Yoruldum. Ayıp olmasın diye cevap yazmaktan, zam istememekten, iş bitsin diye ayaklarım tutmayacak kadar çalışmaktan, -meli -malılardan, her şeyi bu kadar ciddiye almaktan, herkese yetişip kendime bakamamaktan, tüm bahçeyi sulayıp hortumu ayaklarıma tutamamaktan yoruldum serin serin.
Sonra yavaş yavaş "Bugün bu iş bitmese de olur." dedim, bitirmedim. Hayalim bir tam günü hiçbir şey yapmadan bir koltukta geçirmekti. Belki bir sezon dizi izlerdim belki de oyun oynardım. Keyifli ve faydasız şeyler hala midemi buruyordu ama bir gün onlara da yer açacaktım biliyordum. Hayattaki hiçbir kalıcı değişimin Ted konuşmalarındaki gibi olmadığını öğrendiğim için ufak başladım. Camlar da kirli kalıversin dedim. Aramıcam ayıp olacaksa olsun dedim. İmla hatalarımı düzeltmedim. Hatta bu yazıyı dün yazacaktım ama erteledim. Buluşmaya gecikip birini beklettiğim için yerin dibine girmedim. Gönülden destek olduğum insanlardan destek görmeyince sol omzumu kendime sakladım. Çünkü mecbur değilim. MECBUR DEĞİLİM. İyi, faydalı, tutarlı, sabırlı, akıllı, kibar, düşünceli, anlayışlı olmak zorunda değilim. Kimseyi ve hiçbir şeyi idare etmek zorunda değilim. Olgun ve bilge olmak zorunda da değilim.
Dün tüm gün bir koltukta dizi izleyip oyun oynadım. Yanımda oyun oynamayı ve keyif almayı öğrendiğim, fitilli kadifeden yaradılışımı ipekten varlığıyla sarmalayan ve yaşamanın daha kolay bir yolunun da olabileceğini bana hatırlatan pek kıymetli eşim vardı. Diğer insanlar ve yapılacak işler bir kere bile aklıma gelmedi. Bir evin içinde, bir odanın içinde, kafamın içinde herkesi ve her şeyi dışarda bırakıp kendime yer buldum. Şarkıdaki gibi: "Dışarda çok ses var içerde uzay, kendime çaylar demliyorum."
Yorumlar
Yorum Gönder