İçimdekiler 2

Keşke sokakta yürürken gördüğüm, kaldırımda bilmem ne sebepten oturup duran, biz deli olmayanların deli dediği, belki biraz kaybolmuş, belki yolunu yeni bulmuş insancıkların yanına öylece çöküversem. Bir şey söylemeden, müsaade isteyen bakışlarımı gözünün tam içi olmayan bir yerlerde gezdirsem. Başıyla, gözüyle ya da elindeki şarap şişesinin izin veren küçük hamlesiyle anlasam oturmamda mahzur olmadığını. Ona acımadan, başına gelmiş olabileceklerle ilgili tahminde bulunmadan göstersem minnetimi.

Aldığım kitapların ilk sayfasına adımı ve o günün tarihini yazmayı kendime çok görmesem. Böyle bir romantizmden kendimi alıkoymasam. Başkasının kitabında görünce hiç ulaşamayacağım bir şeye bakıyormuş gibi iç geçirmesem.

Çeşit çeşit atasözü bilsem keşke. Her duruma uygun, muhabbete bomba gibi düşen oo bu da nerden aklına geldi cümlelerle bilge ve yaşlı kilidini açsam. Derin bir sessizlik üzerine "Baş sallamakla kavuk eskimez." desem herkes bi şaşırsa. Durmasam yapıştırsam bi tane daha, "Azdan az, çoktan çok gider." desem, ilkinin etkisini yaratmasa, olaysız dağılsak.

Kilitli tuvaletin kapısını tıklatana dolu demek için, boşları toplayan garsona masadakileri uzatmak için, para üstünü aldıktan sonra sıradaki beklemesin diye kasadan uzaklaşmak için bu kadar telaşa girmesem keşke. Ayakkabımın çözülen bağını bağlamak için, yanlış anlaşılmamak için, eve varmak için acele etmesem.

Diye niyet ettim, oturduğum yerden bir şeye bakmak için not defterime uzandım ve çevirdiğim ilk sayfada şöyle yazdığını gördüm: "Herkes gibi ben de bazı şeyleri yapmam, bazı şeyleri de yapamam." Gelecekteki kendime ulaştırmaya çalıştığım bir cümle olduğu çok belliydi. Defteri ve bilgisayarı kapatıp dışarı çıktım, otobüste sohbet eden iki amcanın koltuğunun yanında kendime keyifle sağa sola sallanacak bir yer buldum. Bir yandan tezcanlı şoförümüzün hırslı dur-kalklarına ters ivmelenip bir yandan kulaklığımı arıyordum. Kendi seçtiğim şeyleri dinlemek için gösterdiğim çaba sürerken kulaklarım işitmeyi seçmediği bir sohbetin içine doğru çekiliyordu. Yaşlı amca sohbeti. Ekseriyetle bir genç adamdan bahsediyorlardı fakat akraba olmadığı belliydi; teşbihte torpil yoktu. Saçları daha kır olan, genç adamı övmekten geri durmadı, tam olarak şöyle söyledi: "Efendi çocuk, kimseye zararı yok, gördüğü zaman selam verir." Demek amcanın beklentisi buydu. Ortalama bir genç insanın zararsız, terbiyeli ve efendi oluşu amca için kafiydi. Bu söz önce kulağımda pek tatlı çınladı sonra insanların diğer insanlardan ve insanların kendilerinden beklentilerine uzanan bir düşünce trenine bindirip beni başladığım yere getirdi. Demek ki kafayı bugün buna takasım vardı. Canım sağolsundu. Bugün de bunla meşgul olurdum, hatta belki bloga yeni bi post bile atardım kim bilir?



Yorumlar

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar